Serhad Hozan 46. Sayı / 6:00
1838 Yazında Kürdistan

1838 Yazında Kürdistan

Ronald Hyam  ve Simon C. Smith  gibi yazarlara göre 19. yüzyıl, Britanya’nın “İmparatorluk Yüzyılı” olarak nitelendirilmektedir. Sanayi Devrimi ile gelişen buharlı gemiler ve telgrafın sunduğu imkanlar, imparatorluğun hâkimiyet alanını Çin’den Güney Amerika’ya, Asya’dan Güney Afrika’ya 26 milyon kilometre kareye kadar genişletmiştir. Kolonicilik ve ticari alandaki hâkimiyeti, Britanya’ya 400 milyondan fazla nüfusa tek başına hükmedebilme imkanı vermiştir. Aynı zamanda 19. yüzyılın ikinci yarısında Britanya dünyadaki GSMH’nın dörtte birine tek başına sahip konuma gelmiştir. İngilizlerin bu alanlardaki rakipsizliği yüzyıl Britanya’sının “muhteşem yüzyılı” olarak nitelenmesine neden olmuştur. Britanya’nın yüzyıl içerisindeki hâkimiyeti, Britanya’ya sadece egemen olduğu coğrafyalarla değil, ticari, ekonomik ve askeri gücüyle de ülkelerin yönetim ve siyasi sistemlerini etkileme fırsatı sunmuştur. Yanı sıra diplomatik ve ticari ilişkilerle diğer ülkelerin siyasi ve sosyal yapılarından iklim ve topografyasına kadar birçok alanda da araştırmalar yapabilmiştir. Geniş coğrafi hâkimiyeti ve diğer ülkelerle geliştirdiği ilişkilerle Britanya arşivciliği, Osmanlı arşivciliğinin de ötesine geçebilecek bir boyuta ulaşma imkânı sağlamıştır. Osmanlı arşivciliği daha çok kendi hâkimiyet alanıyla sınırlı iken, Britanya arşivciliği hâkimiyet alanının genişliği ve geliştirdiği ilişkilerle de büyümüştür. Bu açıdan 19. yüzyılda, Britanya’nın yer almadığı ve olmadığı bir yer yoktur dense yeridir. 
İngiltere’nin Erzurum Konsolosu James Brant’ın kendi seyahat notlarından oluşan 1838 Yazında Kürdistan adlı çalışma Britanya’nın tüm dünyadaki hâkimiyetinin sürdüğü bir dönemde yapılan gezide tutulan notlardan oluşmaktadır. Yaklaşık üç ay süren (16 Haziran- 21 Eylül arası) yolculuğa James, İngiliz Kraliyet Donanması’ndan Bay Adam Gifford Glascott ve doktoru Edward Dalzel Dickson ile birlikte çıkmıştır. Erzurum’dan başlayan yolculuk, Xınıs, Muş, Kulp (Qulp), Lice (I’lijeh), Hani (Héni), Maden (Arghana Ma’den), Elazığ (Xarput), Palu, Bingöl (Çewlig), Solhan (Boğlan), Bitlis, Tatvan (Tadvan), Gevaş, Van, Erciş (Ardiş), Adilcevaz (Ad-el-Jivaz), Ahlat (Akhlat), Diyadin, Doğu Beyazıt (Bayazid), Ağrı (Karakilise), Eleşkirt (Erişkerd), Köprü Köy’den Erzurum’a doğru gerçekleşmiştir. Erzurum’dan geziye çıkan Brant, Hınıs, Varto, Kulp, Lice, Hani, Maden, Harput, Palu, Çapakçur/Çevlik, Solhan, Muş ve Bitlis gibi yerleşim birimlerinde Kurmanç ve Zazalar’dan oluşan Kürtlerle birlikte yoğun bir nüfusa sahip olan Ermenilerin yerleşim birimlerini de ziyaret ederek söz konusu vilayet ve kazalarda yaşayan etnik gruplar hakkında teferruatlı bilgiler vermektedir. Zazaların yoğunlukla yaşadığı mezkûr vilayet ve kazaların tamamını da gezen Brant, notlarının hiçbir yerinde Zaza ismini kullanmamakta ve bahse konu yerleşim yerlerindeki nüfusun ekseriyetle Kürtler ve Ermenilerden teşekkül ettiğini kaydetmektedir. Hem Brant’ın notlarından, hem diğer seyahatnamelerden, hem de Osmanlı kayıtlarında yer alan bilgi ve belgelerden hareketle bugün bazı çevrelerce hararetle yürütülen “Zazalık” meselesinin nevzuhur ve sun’i bir tartışma olduğu apaçık bir biçimde belirmektedir. Zira etnografyaya dair köylerdeki en küçük sayıları dahi belirten Brant’ın Zazaların yoğun yaşadığı coğrafyada bulunmasına rağmen onları Kürt olarak belirtmiş olması “Zazalık” meselesinin sun’i ve konjonktürel bir etnik tanımlama olduğunu göstermektedir.
 


Devamı Kürt Tarihi Dergisi'nin 46. Sayısında

  • Bu içeriği paylaşmak ister misiniz?